Tüketici Hukuku, gerek kamu hukuku gerekse özel hukuk alanlarını ilgilendiren, karma nitelikli bir hukuk dalı olup, mal ve hizmet piyasalarında faaliyet gösteren tüketicilerin ekonomik menfaatlerinin korunması, sağlık ve güvenliklerinin teminat altına alınması amacıyla düzenlemelere konu olmuştur. Bu hukuk dalının ortaya çıkışı, tüketicinin korunması ihtiyacının bir sonucu olarak değerlendirilmelidir.
Türkiye’de tüketicinin korunmasına yönelik ilk yasal düzenleme, 1995 yılında yürürlüğe giren 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile gerçekleştirilmiştir. Ancak gelişen ekonomik, teknolojik ve sosyal koşullar nedeniyle mevcut düzenlemenin yetersiz kalması üzerine, 28 Mayıs 2014 tarihinde 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir. Hâlihazırda, tüketici işlemlerine ilişkin uyuşmazlıklarda anılan Kanun hükümleri esas alınmaktadır.
6502 sayılı Kanun’un amacı, tüketicinin sağlık, güvenlik ve ekonomik çıkarlarının korunmasını sağlamak, tüketiciyi bilinçlendirmek, zararlarının tazminine ilişkin etkin bir sistem kurmak ve kamu yararına çalışan tüketici örgütlerinin gelişimini desteklemektir. Bu bağlamda tüketici sözleşmeleri, Tüketici Hukuku’nun uygulama alanında önemli bir yer tutar. Söz konusu sözleşmelere örnek olarak:
6502 sayılı Kanun’un 3. maddesine göre, ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek ya da tüzel kişi, tüketici olarak tanımlanır. Bu bağlamda, bir tarafı tüketici, diğer tarafı ise satıcı veya sağlayıcı olan ve mal veya hizmet alımına ilişkin hukuki işlemler tüketici işlemi olarak nitelendirilir.
Tüketici Hukuku, yalnızca tüketici tanımı ve tüketici işlemleri ile sınırlı kalmayıp;
Bu yönüyle, Tüketici Hukuku, sözleşmeler hukuku, borçlar hukuku, ticaret hukuku, rekabet hukuku ve sağlık hukuku gibi birçok hukuk dalı ile kesişim hâlindedir. Özellikle tüketici sözleşmelerinin içerik denetimi ve ayıplı ifaya karşı başvurulabilecek hukuki yollar açısından uygulamada önemli sonuçlar doğuran bir hukuk disiplinidir.